Öne Çıkan Yayın

BAĞIMLITRAK :)

sosyopatic

1 Mart 2017

BAĞIMLITRAK :)





Geçtiğimiz günlerde evden acele çıktım. Bir şey eksik ama...Yolda düşünüyorum. Giyindim, saçım başımda tamam, makyajda tamam.. eeee ne eksik?!! Aman dedim mevsimdendir.(bu aralar her şeyi buna bağlıyorum :) ) Neyse kızlarla buluştuk. O ana kadar her şey yolunda! Sonra whatsapptan mesaj olayları gündemde. Yok
gruptan onu attık bilmem ne falan filan. Herkesin tel masada tabi. Elimi çantama attım ben şok! Telefonum yok! Cebime bakıyorum yok! Aranırken bir yandan da düşünüyorum elbette. Mutfakta masanın üzerinde kaldı! Meğer bende ki eksiklik hissi buymuş. İçimi garip bir hüzün kapladı. Mesela şuanda başıma bir olay gelse kimseye ulaşamayacağım! (Arkadaşlarımın yanında nasıl bir olay gelecekse) Ben böyle böbreğimi kaptırmışım gibi hüzünlü hüzünlü, muhabbete pek dahil olamadan kocamannnnn 2 saat geçirdim. Eve dönerken kendi kendime babamın ilk cep telefonu aldığı gün geldi aklıma. Yanlış hatırlamıyorsam 1994-1995 yılları falandı. Ama öyle böyle değil acayip havalı. Kablosuz taşınıyor ve ev dışında  olsan da ulaşabiliyorsun. Böyle sim kart olayları falan da yok. Kartı bütün takıyorsun içine kredi kartı gibi :) Antenli falan ama fena havalı :) Sadece arama yapabiliyor ve mesaj atabiliyorsun. Sonradan antensiz telefon, yok renkli ekran, yok kameralı, yok internete bağlanan derken geldiğimiz noktaya bakın... Ben çocukken evden pc den nete bağlandığımızda, ev teli meşgul falan çalardı annem kızardı :) 'Eve gidince çaldır, 2kere çaldırınca evden çıkıyorum anla.' olayları falan çok zevkliydi. Şimdiki gibi tarifeler de yok. Baya pahalı bir şey kontör olayları :)) Oysa şimdi her şey ne kadar basit, ne kadar elimizin altında. Bir tıkla bayramdan bayrama gördüğümüz bazı akrabalarımızın ne yediğini, ne giydiğini, nereye gittiğini falan biliyoruz. Her şeye yakın, bir o kadar da uzağız! Neden mi? Oradan buradan evet görsel olarak herkese ulaşıyoruz. Ancak eski samimiyetler yok artık. Teknoloji geliştikçe samimiyetler azalıyor. Bulunduğumuz ortamın tadını çıkaramıyoruz bazı zamanlar. (Benim telimi unuttuğum için içime dolan hüzün gibi)  Bu tarz bir sürü şey geldi aklıma. Yazım uzamasın, sıkmayayım diye hepsini yazmıyorum. Bunları düşünürken indim dolmuştan. Telefon evde beklesin bu havanın, bu günün tadını çıkarayım dedim. Sonra ne farkettim :) Saate telden bakıyorum diye saat kullanmadığımı :) Sizleri bilmem ama ben kesin bağımlıyım....

16 Şubat 2017

ANNELİK :)


                                                                

                                                  
                         ANNE OLMAK


Küçücükken başlar aslında hikayemiz. Oyuncak bebeklerle evcilik oynayıp anne oluruz. Elimizde oyuncak bebeklerle kendi masal dünyamızda başlar annelik... Sonra bir bakmışız zaman geçmiş ve o oyun dünyamız gerçek olmuş. Asla tarifi olmayan, hiçbir şeyle kıyaslanamayan muhteşem his. Kendinizden bir parça ve minnacık. Sizin geniniz. Aynı zamanda gerçek :) İşte o an bir panikleme başlar. Oyuncak bebek gibi oynayıp kenarı bırakmak imkansız. Ya uyur kalırsam sesini duymazsam! Ya gittiğim yerde unutursam :) Tabi bunlar sadece paranoyaklık asla öyle bir şey olmaz olmaz. Kendinizi unutursunuz ama miniğinizi asla... Bu adaptasyon sürecinden sonra başlar keyifli dakikalar. Artık siz bir annesiniz. Mesleğiniz, yaşınız, konumunuz her ne olursa olsun kesinlikle annelikle boy ölçüşemez. Büyüklerimizin 'anne ol anlarsın' dedikleri ( o dönem klişe gelen ) sözün ne demek olduğunu hissedersiniz. Bence biz kadınların hayatında en zor ve en güzel sorumluluk annelik. Bu yazı böyle devam eder. Hazır duygusala bağlamışken :))  Ancak görülmeyen gerçekler var :D Şimdi kesin önemli bir misafiriniz gelecekse, hele ki yemeğe gelecekse illa o gün huzursuzlanırlar. Küçükse gaz sancısı, büyükse ya evi dağıtırlar yada dışarı gitmek isterler :) Tam giyinmişsiniz evden çıkacaksınız merdivenlerde tuvaleti gelir ve tekrar geri dönmek zorunda kalırsınız. Evine gittiğiniz en uyuz akrabanızın evinde illaki tuhaf davranır. Bebekse ve çarşıdaysanız mutlaka bezini kirletir. O bezi değiştirmek için yer bakınırsınız :D gibi gibi :) Yani yıllar yıllar önce bu gibi durumlar yaşayacaksın deseler, kesinlikle gülerdim. Hayatta yapmam, yapamam dediğimiz şeyleri minnacıklar o kadar güzel yaptırıyorlar ki. Günün sonunda yatağında mışıl mışıl uyurken defalarca odasına gider, öper, koklar özlersiniz.. Çok güzel şeymiş anne olmak. Güç demekmiş, hayat demekmiş, nefes almanın değişik versiyonuymuş. Hayatta ki en güzel iyikim, canım kızım!

14 Şubat 2017

SEVGİLİLER GÜNÜSÜ

Sokak lambaları bile tatlış :)
TA TA TA TAANNN İŞTE 14 ŞUBAT ⚥


Biz kadınlar için özel günler gerçekten çok önemlidir.Ekstradan bir sürü özel gün bulabilme yeteneğine de sahibiz. Yeni yıl ile başlangıcı yapmıştık, önümüzde ki ayda kadınlar günü. Tabi bunlar : genel özel günler. Bunun birde tanışma yıldönümü, bilmem kaçıncı ayımız, nişan-düğün yıldönümleri gibi çoğaltıp, unutulunca triplenebiliyoruz :) Ben bu özel günler de genelde bakarım 'nedir? nasıl ortaya çıkmıştır?' diye. Çoğu o kadar alakasız oluyor ki. Tabi yine de unutulduğunda trip atmayacağım anlamına gelmez. Neyse konumuza dönelim. 14 Şubat nedir? Kökeni Roma Katolik Kilisesine dayanmaktaymış. 14 Şubat Sevgililer Günü bir rahip olan Valentine anısına kutlanılan gün olarak benimsenmiş. Bundan dolayı Sevgililer Günü olarak bildiğimiz bu özel günün diğer ismi “Aziz Valentine Günü” imiş. İngilizce anlamı “St. Valentine’s Day”. Valentine ismi; sevgili, hoşlanılan kişi anlamlarına gelmekteymiş.14 Şubat, 1800 yıllarda Amerika’lı Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasıyla çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline gelmiş. ⚤ Yani kimse kimseye ayıcık veya çiçek almamış. Yıllar öncesinde gönderilen kartı bizler çeşitlendirip -amannnn aşkım kartı okuduktan sonra yemeğe de gidelim. Seneye de kart yollama atılıyor. Şöyle kullanabileceğim bir şey al. Ayyy bizim iş yerinde ki o sünepe kızı sevgilisi şuraya götürmüş.(sende götür demenin başka yolu) Diyerek çeşitlendirip günümüze kadar getirmişiz :) İyiki de getirmiş yahu. Geçmişi neye dayanırsa dayansın ben özel günlerin hepsine ayrı ayrı tapıyorum. İnsanın kendini özel hissetmesi veya hissettirmesi kadar güzel ne var ki şu hayatta... Her günümüz aşk tadın da geçsin. Sevgiyle kalın..

13 Şubat 2017

HOŞGELDİN 30




30 (otuz) yaşındayım artık! Hoş geldin 30 yaşım!! Kırgınlığım, yılgınlığım ve tabi ki bitmeyen yaşama sevincim. Bazen caydığım, bazen de verip de tutmadığım sözlerim var. Ve artık yaşımı yazarken '2' ile başlamayacak bir yaşa adım attım. Çok fazla gelirdi eskiden bu yaşlar. Ağzımı doldura doldura '30 yaşında' diye bahsederdim birinden...O ağız doldurduğum yaştayım artık. Ama dönüp bakıyorum '1' ile başlayan yaşlardayken 18'e girmek için sabırsızlandığım günler geliyor aklıma :) 18 yaşıma girince hayatım Rio Karnaval'ına  dönüşecek sanmıştım oysa...bu yaşta onun gibiymiş meğer. Tecrübeyle sabit çünkü artık 30 yaşındayım :) İnsan her zaman hissettiği yaşta oluyormuş. (Laf aramızda ben hala 9)  En çok 25 yaşımdan sonra keyif almaya başladım hayattan. Çünkü artık ne isteyip, ne istemediğimi yada neyi sevip, sevmediğimi biliyordum! kendimi tanıdığım yıllar olarak adlandırıyorum ben 25 yaş sonrasını... Hala eteğimin ucunda oyuncak kalıntıları var :) Biliyorum,duyuyorum bazı sesler dizimi kırıp oturmam gerektiğini söylüyor ama aklımda hala zıplayan deli kız :)